Kaynaklar

Diyabetin erken tanısı ve doğru tedavisinde bireylerin öğrenmesi ve uygulaması gereken bilgileri konu başlıklarıyla her birey için kolay anlaşılabilir ve her zaman ulaşılabilir bir noktada topladık.

Sağlık

Diyabet tedavisinde kan şekeri ayarının sağlanması, komplikasyonların gelişimini önlenmesi veya gelişmiş komplikasyonların seyrini yavaşlatmak son derece önemlidir.

Diyabet Nedir?

Diyabet, insülin hormonunun yokluğu, eksikliği ya da etkisizliği sonucu ortaya çıkan yaşam boyu süren kan şekeri yüksekliği ile karakterize bir metabolizma hastalığıdır.

Normal koşullarda besinlerden sağlanan glukoz (şeker) pankreas tarafından salgılanan insülin hormonunun yardımıyla hücre içine girer ve enerji gereksinimini karşılamak üzere kullanılır. Hücre, enerjisinin %90’ından fazlasını glukozdan sağlar.
İnsülin yokluğu ya da insülin etkisinin yetersizliği sonucunda kandaki şeker hücre içine giremez, kanda şeker yükselir (hGriabuk yorulma, kilo kaybı gibi bulgular görülür.

Diyabet, ülkemizde 9 milyonun üzerinde insanı doğrudan ilgilendiren, her yaşta ortaya çıkabilen, yaşam boyu süren ve iyi tedavi edilmediği zaman toplumsal olarak çok önemli sorunlara yol açan, buna karşın iyi tedavi edildiğinde, sağıklı ve uzun bir yaşamın sürdürülebildiği bir hastalıktır. Diyabet tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla yayılan önemli bir sağlık sorunudur.

Ülkemizde her üç hastadan biri diyabetli olduğundan habersiz yaşamaktadır. Yaklaşık beş milyon kişi ise, diyabet gelişme riski normale göre yüksek olan, halk arasındaki tabiriyle gizli şeker hastasıdır. Sonuç olarak, diyabet, ülkemizde yirmi yaş üstü grupta yaklaşık %15 civarında bir grubu çok yakından ilgilendiren bir hastalıktır.

İnsülin Nedir?

İnsülin, vücutta midenin altında ve arka tarafında bulunan pankreas adlı organın içindeki beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Bu hormon, alınan karbonhidratlı besinlerin sindirilmesi sonucunda kana geçen şekerin, hücre içine girmesini ve hücre tarafından kullanılmasını sağlar. Hücreler, şekeri enerji gereksinimini karşılamak üzere kullanır. Enerji gereksiniminden fazla alınan şeker ise karaciğerde glukojen olarak bilinen şeker deposunda depolanır ve vücut yağ dokusunda birikir. Böylelikle kandaki şeker düzeyi de yükselmemiş olur.

Pankreasın yeterli insülin üretememesi durumunda kan şekeri hücre tarafından kullanılamayacağı için yükselir, bunu önlemek ve gerekli şekerin hücreye girebilmesini sağlayabilmek için enjeksiyonla vücuda ek insülin vermek gerekebilir. Dışardan verilen insülinin hap ya da tablet formu henüz yoktur. İnsülin insülin kalemi, insülin enjektörü veya pompası yolu ile cilt altından vücuda verilir. İnsülin kullanmak, halk arasında bilinenin aksine, sigara ve alkol gibi bağımlılık ve alışkanlık yapmaz. İnsülin hayat kurtaran bir ilaçtır.İnsülin diyabette daha sağlıklı bir yaşam sürmek için en fizyolojik tedavi yöntemidir. İnsülin hakkında öğrenebileceğinizin en fazlasını öğrenin. Buna kullandığınız insülinin tipi, etki süresi ve maksimum etki süresi de dahil olmalıdır. Ayrıca, besin alımınızı ve egzersiz programınızı, insülinin enjeksiyon zamanı ve dozu ile koordine etmeyi de öğrenmelisiniz.

İnsülin tedavisi ile birlikte beslenme tedavisi ve egzersiz tedavinin temel bileşenleridir. Beslenme tedavinizde gerekli değişiklikleri yapmadan ve düzenli bir egzersiz programı oluşturmadan sadece insülin kullanıyor olmanız kan şekeri düzeyinin kontrolünü sağlamada yeterli olmaz.

Tip1 Ve Tip2 Diyabetin Farkları

İnsülin Tedavisinin Amacı Nedir?

İnsülin tedavisiyle;
  • Kan şekerini normale getirmek, Komplikasyonları önlemek,
  • Önlenemeyecek düzeyde komplikasyonlar oluşmuşsa ilerlemeyi durdurmak,
  • Çocuklar için büyüme ve gelişmenin yolunda gitmesini sağlamak,
  • Gebelikle ilgili komplikasyonların önlenmesi hedeflenir.

    Kimler İnsülin Tedavisine İhtiyaç Duyar?

  • Tip 1 diyabetliler (insüline bağımlı diyabetliler),
  • Ağızdan şeker düşürücü haplarla kan şekeri kontrolü sağlanamayan Tip 2 diyabetliler,
  • Hangi tip diyabet olursa olsun, acil şeker yükselmesine bağlı akut metabolik komplikasyon (koma) gelişmiş hastalar,
  • Akut stres, travma (kaza, yanık gibi) veya cerrahi girişim (ameliyat) yapılacak tüm diyabetliler,
  • Gebelik başlangıcından sonuna kadar tüm diyabetliler ve hamilelikte diyabeti ortaya çıkanlar,
  • Organ hasarları gelişmiş diyabetliler (retinopati, nöropati, diyabetik ayak, nefropati gibi),
  • Pankreası herhangi bir nedenle ameliyatla alınmış olanlar,
  • Hastalık, stres, ameliyat gibi durumlarla karşılaşanlarda insülin tedavisine gereksinim duyulur. Gebelik, ameliyat gibi bazı özel durumlar sona erdiğinde Tip 2 diyabetli hastalar insülin tedavisinden diğer ilaç tedavilerine geçebilmektedir.
  • Günlük insülin ihtiyacı hastanın, boy, ağırlık, yaş, gıda tüketimi ve aktivite düzeyine göre değişir. Ayrıca araya giren başka bir hastalık, stres ya da ilaçlar insülin dozunu etkileyebilir.

    Gebelik Diyabeti Nedir?

    Gebelik, her kadının metabolizmasına ayrı bir ek yük getirir. Diyabet açısından yüksek riskli olan bazı kadınlarda gebeliğin getirdiği bu ek metabolik yük sonucunda, gebelik esnasında özellikle gebeliğin 2. yarısından sonra kan şekeri yükselebilmekte ve doğum sonrasında tekrar normal düzeyine dönmektedir.

    Gebelikte saptanan diyabete gestasyonel diyabet denir. Teşhis için gebeliğin 24-28. haftalarında şeker yükleme testi ile tanı konur. Gebe kadınların yaklaşık %4’ündegestasyonel diyabet vardır.

    Genetik açıdan ailesinde yüklü diyabet öyküsü olan kişiler, kilosu fazla ve yağ oranı yüksek olan kişiler, 35 yaş üstü anne adayları, 4 kilo ve üzeri çocuk doğurmuş olan anne adayları gestasyonel diyabet yönünden yüksek riskli grup olarak kabul edilir.

    Gestasyonel diyabeti olan kadınlarda Tip 2 diyabet riski %30-50 oranındadır. Bu nedenle gebelik sonrasında sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması, kilo artışının önlenmesi diyabet gelişme riskini azaltılabilir.

    Diyabet Tanısı Nasıl Konur?

    Kan şekeri ölçümü tanı koymak için en kolay yoldur. Normalde açlık kan şekeri 100 mg/dl’nin altındadır. Eğer açlık kan şekeri 100-125 mg/dl arasında ise bozulmuş açlık glukozu vardır.
    Bu durumda glukoz yükleme testi (OGTT) yapılması gerekir.

    Eğer açlık kan şekeri 126 mg/dl veya daha yüksekse birey diyabetlidir. Şeker yükleme testi için 8 saat açlıktan sonra, 75 gr glukoz suda eritilir ve içilir. Kan şekerleri 4 saat izlenir. Normal kan şekeri ilk iki saatte 140 mg/dl’nin altındadır. Bu test sonucunda ilk iki saat içinde kan şekeri 140-199 mg/dl arasında ise prediyabet (gizli şeker) vardır, bu değerler kişinin diyabete aday olduğunu gösterir. İlk iki saatlik kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde ise diyabet tanısı konur.

    Kimler Diyabet Riski Taşır?

    45 yaş ve üzerindeki herkes, özellikle fazla kilosu olan kişiler kan şekeri değerleri normal çıksa dahi, mutlaka 3 yılda bir şeker yükleme testi ile veya tokluk kan şekeri ile incelenmelidirler.
    45 yaş altındaki kişiler aşağıdaki ek risk faktörlerinden en az birine sahipse diyabet açısından daha erken yaşta tetkik yaptırmalıdır.

    Risk Faktörleri

  • Fazla kilolu olma (obezite),
  • Birinci dereceden akrabalarda diyabet öyküsünün varlığı,
  • Kan yağlarında yükseklik,
  • Kan basıncı yüksekliği,
  • 4 kg üzerinde çocuk doğumu yapmış olma veya hamilelik (gestasyonel) diyabeti varlığı,
  • Vasküler hastalık hikayesi olanlar,
  • İnsülin direnci ile ilgili bir klinik tablo olması (polikistik over gibi),
  • Daha önce gizli şeker tanısının olması.

    Gizli Şeker (Prediyabet) Nedir?

    Eğer bir kişide kan şekeri değeri normalden yüksek olmasına karşın diyabet tanısı koymaya yeterli yükseklikte değilse (şeker yükleme testi sonucunda ilk iki saat içinde kan şekeri 140-199 mg/dl arasında ise) prediyabet (gizli şeker) vardır, bu değerler kişinin diyabete aday olduğunu gösterir.

    Gizli şekerli bireylerde kardiyovasküler hastalık riski kan şekeri normal olan bireylere kıyasla 1.5 kat, diyabetli bireylerde ise 2-4 kat daha fazladır. Diyabete aday kişiler beslenme alışkanlıklarını değiştirerek ve fiziksel aktivite düzeylerini arttırarak yaşamın ilerleyen yıllarında diyabetin gelişmesini önleyebilirler. Diyabet gelişmesi önlenebilir bir hastalıktır.

    Diyabet Nasıl Tedavi Edilir?

    Diyabet tedavisinde amaç kan şekeri ayarını sağlamak diğer bir ifade ile kan şekeri yükselmelerini ve kan şekeri düşmelerini önlemektir. Bu ayarın sağlanması komplikasyonların gelişimini önlemek veya gelişmiş komplikasyonların seyrini yavaşlatmak için son derece önemlidir. İyi bir diyabet kontrolü, kan şekeri seviyesini mümkün olduğunca normale en yakın düzeylerde tutmak anlamına gelir. Diyabet tedavisi aşağıda belirtilen dört ana bileşenden oluşur.

    1- Tıbbi Beslenme Tedavisi:

    Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi önemlidir. Üç ana öğün, üç ara öğüne bölünmüş, kan şekerini ani yükseltecek hızlı emilen karbonhidratlı gıdalar sınırlandırılmış, ideal kiloya dönmeyi hedeşeyen bir beslenme programı ile diyabetin gelişimi durdurulabilir.

    2- Egzersiz:

    Egzersiz, vücudun glukozu etkili bir şekilde kullanmasını ve kan şekeri kontrolünü sağlar. İnsülin direncini önler. Ayrıca, şişman Tip 2 diyabetli kişilerin vücut ağırlıklarını kontrol etmelerine yardımcı olur.

    3- İlaç/ İnsülin:

    Tip 2 diyabetli kişilerin diyet ve egzersizle kontrol altına alınamayan kan şekeri ayarını sağlamak için ağızdan alınan insülin direncini önleyici ya da insülin salgılatıcı ilaçlara veya vücudun kendi insülini yetersiz ise insüline gereksinimleri olabilir. Tip 1 diyabetli kişilerin yaşamak için insüline gereksinimi vardır. İnsülin bağımlılık, alışkanlık yapacak bir madde değildir. İnsülin yaşam için elzemdir. Vücut insülin yapmıyor ise dışarıdan enjeksiyon veya pompa yolu ile vücuttaki eksikliği yerine koymak gerekir. Gestasyonel diyabetliler ilaç kullanamaz. Kan şekeri kontrolünü sağlamak annenin ve bebeğin sağlığı için son derece önemlidir. Gestasyonel diyabetli bir kadına gerek görüldüğünde insülin tedavisi başlanır. Gebelik sonlandığında tedavi planı değişebilir.

    4- Diyabet Eğitimi:

    Ayrıca hipoglisemiyi önlemeli ve tedavi edebilmeli, gerekli durumlarda ilaç veya insülin tedavisinde değişiklik yapacak bilgi ve beceriye sahip olmalıdır. Bunun için diyabet konusunda hekim, diyetisyen, hemşireden oluşan sağlık ekibinden gerekli eğitimi almalı, eğitim programlarına katılmalı, yazılı eğitim materyallerini okumalıdır.

    Başarılı Bir Diyabet Tedavisi için Kimlerden Profesyonel Yardım Alınmalıdır?

    Günlük diyabet bakımını öğretmek için farklı sağlık çalışanları diyabetlinin yardımcısıdır. Yardımcıların başında da bu konuda uzmanlaşmış hekimler gelir. Hekim diyabetli bireye özgü bir tedavi planını uygular. Diyetisyen tedavinin temel taşı olan sağlıklı beslenme planının düzenlenmesi, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması için yardımı istenecek kişidir. Hemşire insülin uygulama tekniği, kan şekeri ölçüm yöntemi, hipoglisemi, ayak bakımı ve benzeri konularda diyabetliye yardımcı olur. Diyabet eğitimcisi ise diyabet konusunda eğitim veren sağlık çalışanlarıdır. Hemşire, diyetisyen ya da hekim diyabet eğitimcisi olabilir. Diyabet eğitimcileri diyabeti tanımanızı sağlar, özel durumlarda, hastalık hallerinde, kan şekeri düştüğünde yapılması gerekenler konusunda eğitim verirler. Ayrıca kronik hastalıklarda eğitim veren bazı gönüllü kuruluşlar, dernek ve vakıflar da diyabetlilere yol gösteren diğer yardımcılardır.

    Diyabeti Önlemek Mümkün müdür?

    Eğer bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek olmasına karşın diyabet tanısı koymaya yeterli yükseklikte değilse bu durumda kişi prediyabetik (gizli şeker hastası) olarak tanımlanır. Finlandiya'da yapılan bir çalışmada Diyabet Önleme Programına katılan prediyabetiklerin %58’inde diyabet gelişimi önlenmiştir. Bazı çalışmalar prediyabetik çoğu kişide 10 yıl içinde Tip 2 diyabet geliştiğini saptamıştır. Yani Prediyabet Tip 2 diyabete adaylık durumudur. Prediyabetli bireyler yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde diyabetli olmayı önleyebilir ve geciktirebilir. Diyabetin önlenmesinde en etkin yol risk altındaki kişilerin bilinmesi ve düzenli aralıklarla kontrollerinin yapılmasıdır.

    Tip 2 diyabetin önlenmesi için;

  • Çay şekeri, şeker içeren besinler, beyaz ekmek gibi rafine besinlerden sınırlı,
  • Tam tahıl, sebze, kurubaklagiller gibi lifli besinlerden zengin,
  • Toplam yağ ve doymuş yağ alımı kısıtlı,
  • Kırmızı et, karaciğer, yumurta, tereyağ gibi kolesterol içeren besinler kontrollü,
  • Normal veya düşük kalorili dengeli ve yeterli bir beslenme modeli,
  • Haftada 3 gün 30 dakikalık yürüyüş programını içeren yaşam tarzı değişiklikleri önerilir.

    Kilo almamak, ideal kiloya yakın bir kiloda olmak diyabetin gelişmesini önler. Prediyabetli bireylerin 6 ay-1 yıl aralıklarla kan glukoz kontrolü yaptırmaları önerilir.

    Oral Antidiyabetik İlaçlar Nedir?

    Halk arasında diyabet hapları diye isimlendirilen ilaçlar oral hipoglisemikler, oral antidiyabetikler, oral antihiperglisemikler olarak isimlendirilir. Tip 2 diyabetiklerde ağızdan alınarak kullanılan vücuttaki insülinin pankreastan salgılanması ve/veya hedef hücrelere etkisini düzenleyen veya glukozun barsaktan emilimini yavaşlatan ilaçlardır.

    İnsülinin Etki Hızı Konusunda Dikkat Edilmesi Gerekenler

    İnsülin enjeksiyonu yapılırken uygulanan insülinin özellikleri, yapıldığı bölge insülin enjeksiyon yerindeki farklılıklar, ısı, enjeksiyon yerine masaj yapılması, egzersiz gibi faktörler insülinin etkisini olumsuz yönde etkileyebilir.

    Enjeksiyon yapılan yer:

    Karın bölgesi hızlı emilim sağlaması nedeniyle en iyi enjeksiyon bölgesidir. Bunun dışında baldırların ön dış yüzü, kalçaların üst dış kadranı ve kolların dış yüzeyine enjeksiyon yapılabilir. En süratli etki karın cilt altı, en yavaş etki uyluk cilt altına yapıldığında olur. Kol, bu iki bölgenin ortasında bir etki hızına sahiptir. Kolların dış yüzü, insülinin kas içine verilme riski nedeniyle küçük çocuklarda tavsiye edilmez. Enjeksiyon yerinin seçimi kadar, deri ile kas arasında kalan yağlı dokunun (subkutan) kalınlığı da önemlidir. Kas içine yapılan insülin daha çabuk etki gösterir ve etkisi daha kısa sürer. Bu konuda dikkat etmelidir.

    Masaj, ısı uygulaması, geçici ısı artması, enjeksiyon yapılan yere uygulanan egzersiz gibi kan akımının artmasını sağlayan durumlar emilimi hızlandırır. İnsülinin saklama koşulları +4derece/+8 derecedir. İnsülin enjeksiyonu yapılırken iğne ucunu bir kez kullanmak koşuluyla enjeksiyon yerinin alkolle silinmesine gerek yoktur. Genel olarak insülin, enjeksiyon yeri değiştirilerek yapılmalı, aynı bölgeye en erken 1 hafta-1 ay içinde tekrar geri dönülmelidir. İnsülin emilimini olumsuz etkileyen lipohipertrofiyi (yağ dokusu birikimi) önlemek için enjeksiyonun aynı noktaya yapılmamasına dikkat edilmelidir. Lipohipertrofi gelişmişse, o bölge uzun bir süre kullanılmamalıdır. Sürekli aynı bölgeye insülin uygulaması insülinin etki göstermemesine ve kan şekerinin yükselmesine neden olur.

    Enjeksiyon ile öğün arasındaki zaman farkı:

    Hızlı etkili analog insülin kullananlar enjeksiyondan hemen sonra yemeğe başlayabilirler. Bekleme süresi azaldığında kan şekerinde önemli bir değişiklik görülmeyebilir. Ancak, kısa etkili insan insülini kullananların öğüne başlamak için 20-30 dakika beklemeleri gerekir. Enjeksiyondan sonra yemek saatinin gecikmesi ise hipoglisemiye neden olur. Bu nedenle pratik olarak yenilecek yemeği görmeden insülin yapmamak gerekir. Kullandığınız insüline uygun olan öğün saatlerini öğrenmek için diyetisyeninize ve hemşirenize danışabilirsiniz.

    İnsülin Tedavi Yöntemleri

    Günde bir kez insülin enjeksiyonu:

    Kan şekeri kontrolü ağızdan şeker düşürücü haplarla istenilen düzeyde sağlanamayan yaşlı, sosyal sorunları olan, yalnız yaşayan, hareket kısıtlılığı olan ya da böbrek hasarı olan Tip 2 diyabetlilere önerilen en basit insülin uygulaması yöntemidir. Genellikle uzun etkili analog insülinler önerilir.

    Günde iki kez insülin enjeksiyonu:

    Genellikle tek dozun yeterli olmadığı durumlarda Tip 2 diyabetlilere önerilen insülin tedavisidir, sabah ve akşam saatlerinde yaklaşık 12 saat aralıkla olmak üzere günde 2 doz insülin uygulaması yapılır.

    Çoklu doz; günde 3, 4 veya 5 kez insülin enjeksiyonu:

    Günümüzde fizyolojik insülin salınımını en iyi taklit eden yöntem olarak önerilmektedir. Gebe diyabetikler, Tip 1 diyabetliler, günlük yaşamı yemek ve hareket yönünden yoğun ve düzensiz olanlar için en uygun yöntemdir. Bu yöntemle çok iyi bir kan şekeri kontrolü sağlanabilir. Günde 4 veya 5 kez (öğünlerden önce kısa, sabah akşam uzun etkili analog) insülin uygulamasının yapılması (Yoğun insülin tedavisi) karbonhidrat sayımı yöntemi ile öğün planlamasının yapılmasını gerektirir.

    Sürekli subkutan insülin infüzyonu (İnsülin pompa tedavisi):

    İnsülin pompası aracılığı ile bazal ve bolus insülin uygulamasının en güvenceli yöntemlerindendir. İnsülin pompası planlanan verilere göre 24 saat bazal insülin infüzyonu verir. Ayrıca uzakta kumanda yöntemi ile yemeklerdeki karbonhidrat düzeylerine göre bolus insülin verilebilir. Bolus insülin öğünle alınan karbonhidratların kullanılmasını sağlayarak tokluk kan şekeri yükselmelerini önler. İnsülin pompası kullanan diyabetli bireyler öğün planlamasını karbonhidrat sayımı yöntemi ile yapmalıdırlar.

    En iyi insülin Tedavi Yöntemi Hangisidir?

    Tek ve en iyi yöntem, size özel basit ve sizin kolayca uyum sağlayabileceğiniz, yaşamınızı aksatmayan, tepki vermenize yol açmayan ve etkin kan şekeri kontrolünü sağlayan yöntemdir.

    İnsülin Tedavisinin Yan Etkileri var mıdır?

    İnsülin tedavisinin en önemli yan etkisi kan şekerinin düşmesidir (hipoglisemi). Kan şekerinin 70 ml/dl'nin altına düşmesi hipoglisemi olarak yorumlanır. Hipoglisemi insülin dozunun fazlalığı, öğün atlama, yenilmesi gerekenden az karbonhidrat alımı veya çok fazla egzersiz yapılması sonucu meydana gelebilir. Hipoglisemi belirtileri terleme, titreme, çarpıntı, dikkat dağılması, baş dönmesi, şuur bulanıklığı, bulanık görme, uykudan uyanamamadır.

    Hipoglisemi herhangi bir yerde ve zamanda olabilir. Bu nedenle diyabetli birey her zaman yanında kolay ulaşılabilir bir yerde karbonhidratlı bir gıda (glukoz tabletleri, kesme şeker, toz şeker, meyve suyu, limonata, kuru üzüm vs) bulundurmalı ve diyabet kimlik kartını mutlaka yanında taşımalıdır.

    İnsülin Enjeksiyonu Yapılırken Dikkat Edilecek Noktalar:

    Enjeksiyon alanları;
  • Kollarda omuz başından dört parmak aşağı ve dirseklerden dört parmak yukarı olacak şekilde kolun dış yüzeylerine,
  • Karında göbek çevresinin 2-3 parmak altına, üstüne veya yanına,
  • Bacaklarda diz ile kasık arasında bacakların pantolon çizgisinin dış bölgesi ve aynı kollarda olduğu gibi üstten ve dizin dört parmak dışında kalan geniş bir bölge; kalça bölgesinin de yanlarda, kemiklere yakın bölümleri insülin uygulamasında rahatlıkla kullanılabilecek olan bölgelerdir. Her bir insülin uygulamasının bir önceki uygulama alanından en az 1,5-2 cm uzakta ve rotasyon halinde yapılması son derece önemlidir. Eğer bir önceki enjeksiyonun hangi alana yapıldığını hatırlamıyorsanız not alınız.

    İnsülin Lipoatrofisi ve Lipohipertrofisi Nedir?

    İnsülin lipoatrofisi, insülin enjeksiyonu yapılan yerlerde cilt altı yağ dokusunun kaybı ile oluşan insülin tedavisine bağlı yan etkidir. Uzun süre hep aynı yere enjeksiyon yapılması sonucunda gelişir. Gençlerde ve kadınlarda daha sık görülmektedir. Lipohipertrofi ise aynı bölgeye uygulanan enjeksiyonlar sonucunda dokuda görülen sertleşmedir. Çocuk ve genç diyabetlilerde sık görülür. Her iki durumda kan şekeri kontrolünün sağlanması güçleşir. Enjeksiyon bölgelerinin değiştirilmesi sonucunda her ikisinde de düzelme sağlanır.

    Diyabette Kan Şekeri Ayarı Neden Önemlidir?

    Diyabet hayat boyunca süren bir durumdur. Tedavi yöntemleri (tıbbi beslenme tedavisi, medikal tedavi, egzersiz ve eğitim) yetersiz olduğunda kan şekeri kontrol altına alınamaz bunun sonucunda da komplikasyonlar (organ hasarları) gelişir. Buna karşın etkin ve yeterli tedavi planını uygulayan bireylerin kan şekeri normal düzeylerde seyrederse diyabetli hiç sorunsuz, komplikasyonsuz bir yaşam sürdürüp normal günlük yaşantısını sağlıklı bir şekilde sürdürebilir.

    Kan Şekeri Kontrolünün Sağlanamaması Hangi Organları Etkiler?

    Kan şekeri kontrolünün sağlanamaması, kısam veya uzun dönemde gelişen sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olur. Diyabet küçük ve büyük damarlarla birlikte sinirlerin de hasar görmesine neden olabilir. Diyabetin akut ve kronik organ hasarları (komplikasyonları) hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabetlilerde görülebilir. Akut komplikasyonlar hipoglisemi, diabetik ketoasidoz komasıdır. Retinopati (gözlerin hasar görmesi), nöropati (sinirlerin hasar görmesi), nefropati (böbreklerin hasar görmesi), diyabetik ayak (ayak ülserleri) ve empotans (cinsel iktidarsızlık), kronik komplikasyonlardır.

    Diyabetik Retinopati Nedir?

    Diyabetik retinopati göz küresinin arka-iç kısmında yeralan retina tabakasındaki damarların hasarıdır. Hasarın ileri devrelerinde görme etkilenebilir. Diyabet tanısı konduğunda yapılacak göz dibi muayenesi retinopatinin erken teşhisi için önemlidir. Göz dibi muayenesi için göze, gözbebeklerinin genişlemesini sağlayacak bir damla damlatılır, bu şekilde gözün arka bölümündeki göz damarlarının ve oluşmuş değişikliklerin göz doktoru tarafından iyice görülmesi sağlanır. Diyabetik retinopati açısından diyabetli bireylerin yılda en az 1 kez konuyla ilgili bir göz doktoru tarafından göz dibi muayenesi yaptırmaları gerekir.

    Diyabetik Retinopati
    Tedavi Edilebilen Bir Komplikasyon mudur?

    Retinopatinin erken tanısı ve tedavisi sağlanmaz ise diyabet körlüğe kadar gidebilen istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Ancak körlük oranı diyabetlilerin %10'undan daha az bir bölümünde görülür. Diyabetik retinopatiye bağlı olarak gelişen görme azalmasının, zamanında tanı, fotokoagülasyon ve yeni gelişmekte olan diğer tedavi yöntemleri ile önemli ölçüde önlenmesi mümkündür. Örneğin zamanında yapılan lazer tedavisi ciddi görme kaybı riskini %50 oranında azaltır. Görme sorunu olan birçok diyabetli lazer tedavisinden çekinmekte ve gözlük kullanarak bu sorunlarını çözümleyebileceklerini düşünürler. Diyabetli birey, göz hekimi tarafından bu konuda bilgilendirilmeli ve lazer tedavisinin uygulanış şekli açıkca anlatılmalıdır. Bu tedavi şeklinde, diyabetli birey bir cihaza baktırılır ve verilen lazer ışını ile retina damarları tedavi edilir.

    Diyabette Nefropati

    Diyabeti Olan Her Bireyde Nefropati Gelişir mi?

    Diyabeti olan her bireyde nefropati gelişmez. Fakat kan glukoz kontrolü sağlanamayan Tip 1 diyabetlilerin %30-35'inde, Tip 2 diyabetlilerin %5-10'unda nefropati gelişir.

    Metabolik kontrolü sağlamış diyabetlilerde nefropatinin görülme sıklığı düşüktür. Diyabetin kötü kontrolü dışında diyabet süresi, hipertansiyon, yüksek protein alımı, lipid düzeylerindeki anormallikler diyabetik nefropatinin gelişimini etkileyebilir.

    Nefropatinin Erken Tanısı
    Mümkün müdür?

    Günümüzde hassas laboratuvar yöntemleri ile idrarda mikroalbümin adlı bir teste bakılmak suretiyle nefropatinin erken dönemde 8-10 yıl önceden tanısı konulabilmektedir. Erken dönemde tanı konulmuş diyabetlilere uygulanan yoğun insülin tedavisi ile ve sık aralıklı vizitlerle nefropatinin ilerlemesi durdurulabilir.

    Mikroalbüminüri Nedir?
    Nasıl Test Edilir?

    Normalde dakikada idrar ile atılan albümin miktarı 20 mikrogramdır, bu düzey 20-200 mikrogram ise diğer bir ifade ile 24 saatlik idrar toplandığında 30-300 mg albümin varsa mikroalbüminüri varlığından söz edilir. Diyabetlilerin yılda en az 2 kez mikroalbüminüri ölçümü yaptırması erken tanı için gereklidir. Mikroalbüminüri tayini için 24 saatlik idrar tahlili en güvenilirdir. Bu tahlil için diyabetli birey sabah ilk idrarını atar, ertesi gün sabah ilk idrar dahil olmak üzere 24 saat boyunca yaptığı tüm idrarı toplar ve laboratuvara getirir ya da test çubukları yardımıyla mikroalbüminüriyi ölçebilir. Herhangi bir andaki idrarda mikroalbüminüri bakılması güvenilir sonuçlar vermeyebilir. Eğer beklenmeyen sonuç bulunursa, 24 saatlik idrarla tekrarlanmalıdır. Mikroalbüminüri pozitif bulunduğunda hemen hekimle irtibata geçmek gerekir. İdrarda mikroalbüminüri saptanan kişilerde etkin tedavi yöntemi, tansiyonun kontrol altına alınmasıdır. Mikroalbüminüri pozitif olan diyabetlilerde hedef tansiyon 120/80 mmHg olarak kabul edilmektedir.

    Nöropati Nedir? Belirtileri Nelerdir?

    Nöropati Diyabetik Ayak Gelişimini Etkiler mi?

    Hipoglisemi Nedir?

    Kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl veya altına düşmesi hipoglisemi olarak tanımlanır. İnsülin veya oral antidiyabetik ilaç kullanan herkeste hipoglisemi görülebilir. Tüm diyabetliler için hipoglisemi riski olabilir, bu nedenle hipoglisemi bir diyabetlinin en iyi bilmesi gereken temel konulardan birisidir.

    Hipoglisemi Nedenleri Nelerdir

  • Gereğinden fazla insülin veya oral antidiyabetik kullanmak,
  • Ana öğünleri ve ara öğünleri düzensiz saatlerde yemek,
  • Öğünlerde gereksinimden az karbonhidrat almak,
  • İlaçları yanlış zamanda kullanmak,
  • Her zamankinden fazla egzersiz yapmak,
  • Alkol kullanmak,
  • Kadınlarda adet kanamasının başlaması,
  • İnsülin enjeksiyonlarının yerini değiştirmek,
  • Sindirim güçlüğü, mide boşalmasının gecikmesi,
  • Ani iklim değişiklikleri özellikle aşırı sıcak ortamlar.

    Hipoglisemi Belirtileri Nelerdir?

    Hipogliseminin şiddeti hafif, orta ve ağır olabilir. Hipogliseminin şiddetine göre klinik bulgular farklıdır:
    Hafif şiddette hipoglisemi bulguları; açlık, titreme, terleme, dudakta ve dilde karıncalanma, solukluk, çarpıntı, huzursuzluk.
    Orta şiddetteki hipoglisemi bulguları; baş ağrısı, karın ağrısı, bulanık görme, uyuşukluk, konuşma zorluğu, taşikardi, sinirlilik, solukluk, terleme.
    Ağır şiddetteki hipoglisemi bulguları; bilinç kaybı, konvülsiyon (kasılmalar).

    Hipoglisemi Tedavisi Nasıl Yapılır?


    Eğer kan şekeri ölçme aleti varsa, kan şekeri ölçüm sonucuna göre; eğer kan şekerini hemen ölçme imkanı yoksa hipoglisemi bulgularına göre hipoglisemi tedavisinin yapılması gerekir. (Tablo 1)
    Hipogliseminin şiddeti Klinik bulgular Tedavi
    Hafif Açlık, titreme, terleme,
    dudakta ve dilde karıncalanma,
    solukluk, çarpıntı, huzursuzluk
  • Planlama ana öğünler veya ara öğünlerden 15-30 dakika öncesinden hipoglisemi oluşmuşsa vakit geçirmeden yenilmesi gereken öğün yenilmelidir.
    Orta Baş ağrısı, karın ağrısı,
    Bulanık görme, uyuşukluk,
    Çarpıntı, sinirlilik,
    Solukluk, terleme
  • 3-4 adet glukoz tableti veya
  • Ilık suda eritilmiş 1-2 tatlı kaşığı şeker veya
  • 4-5 adet kesme şeker veya
  • 1 büyük çay bardağı şekerli kola veya
  • Bir büyük çay bardağı meyve suyu alınmalıdır.
    Ağır Bilinç kaybı, konvülsiyon
    (kasılmalar)
     
    Hipogliseminin şiddetine ve klinik bulgularına göre hipoglisemi tedavisi

    Hipoglisemi Tedavisi İçin Alınması Gereken Tedbirler Nelerdir?

    Hipoglisemi tedavisi için gerekli olan en önemli tedbir, diyabetlinin yanında, iş yerinde, çantasında, arabasında kesme şeker, glukoz tabletleri veya glukagon (enjeksiyon formunda) bulundurmasıdır.

    Diyabetlinin ailesi, iş yeri veya okul çevresindeki kişiler hipoglisemisi olan diyabetlide huzursuzluk, solukluk, terleme, dalgınlık ve davranış bozukluğunu fark edebilirler. Bu nedenle gerek diyabetli kişinin, gerek çevresinin (aile, okul arkadaşları, öğretmenleri gibi) hipoglisemi belirtileri ve tedavisi konusunda bilgilendirilmelerinde son derece yarar vardır. Ayrıca diyabetlinin yanında taşıyacağı diyabet kartı da, hipoglisemide alınacak acil önlemleri içermelidir.

    Hipoglisemi Tedavisinde 15/15 Kuralı Nedir?

    Eğer kan glukoz düzeyi 70 mg/dl’nin altında ise 15 g karbonhidrat içeren hızlı emilen çabuk tüketilen bir besin (glukoz tablet, kesme şeker, toz şeker, meyve suyu) alınır, hareket etmeden ve başka bir besin almadan 15 dakika beklenir ve 15 dakika sonra tekrar kan şekeri ölçülür.

    Hipoglisemiyi tedavi etmek amacı ile alınan besinin tüketilmesinden 15 dakika sonra ölçülen kan şekeri 80 mg/dl’nin altında ise tekrar 15 g karbonhidrat içeren nişastalı bir besin (kepekli olmayan şekerli bisküvi, beyaz ekmek, patates v.b.) tüketilir.

    Hipoglisemiyi tedavi etmek amacı ile alınan besinin tüketilmesinden 15 dakika sonra kan şekeri 80 mg/dl’nin üstünde ise ve henüz öğün zamanına 1 saatten fazla zaman varsa gelişebilecek bir hipoglisemi riskini önlemek amacıyla tekrar 15 gr karbonhidrat içeren bir besin (nişastalı besin) tüketilir.

    Hipoglisemi tedavisi için çikolata, pasta, dondurma gibi şekerli besinlerin tüketilmesi uygun bir seçim değildir. Bu besinlerde bulunan protein ve yağ kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesini önleyerek, hipoglisemi tablosunun ağırlaşmasına neden olur.

    Hipoglisemiyi Fark Etmemek Nedir?

    Bazı diyabetlilerde kan şekeri aşırı düştüğü halde hipoglisemi belirtilerini hissetmeyebilir. Ancak kan şekeri ölçüldüğünde hipoglisemi olduğu saptanabilir. Bu problem “hipoglisemiyi fark etmemek” olarak isimlendirilir. Hipoglisemiyi fark etmemek daha çok diyabetin ileri evrelerinde ve uzun yıllar diyabet ayarı bozuk kişilerde görülür. Nöropati (sinir hasarı), bazı kalp ve tansiyon ilaçları hipoglisemiyi fark etmeme nedeni olabilir. Hipoglisemiyi fark edemeyen diyabetliler sık kan şekeri ölçümü yapmalı ve belirti olmasada ölçüm sonucunda hipoglisemi saptanırsa derhal tedavi yapmaları gerekir.

    Yalancı Hipoglisemi

    Diyabet Günlüğü Nedir? Nasıl Kullanılır?

    Diyabetlinin evde yaptığı kan şekeri, idrar şekeri ve keton ölçümlerini kaydetmek için kullandığı defter diyabet günlüğüdür. Bu kayıtlarda ölçüm tarihi, ölçümün yapıldığı saat, ölçüm sonucu, insülin veya şeker düşürücü hapları aldığı zaman ve dozu yazılmalıdır.Ayrıca kan şekeri sonucunu etkilediği düşünülen herhangi bir olayı (öğün ve/veya fiziksel aktivite düzeyinde değişiklikler psikolojik değişiklikler ve stres) yer almalıdır. Günlükte kayıtlı olan notlar her vizitte mutlaka diyabetlinin yanında olmalıdır. Bu notların hekim, diyetisyen ve hemşire tarafından değerlendirilmesi tedavinin yeniden planlanmasına olanak sağlar.

    Hangi Durumlarda Daha Sık Kan Şekeri Ölçümü Yapılmalıdır?

  • Tedavi yeni başlamışsa veya değiştirilmişse, Kan glukoz kontrolü sağlanamamışsa,
  • Gebelik varsa,
  • Günde 4 kez insülin enjeksiyonu yapılıyor ise veya insülin pompası kullanılıyor ise,
  • Beslenme planı içinde farklı besinlerin kan şekeri düzeyine etkisi araştırılıyor ise evde şeker takibinin daha sık yapılması gerekir.

    HHangi Durumlarda Keton Testi Yapılmalıdır?

    Keton testi, ketoasidozu önleme olanağı sağlaması açısından özellikle Tip 1 diyabetlileriçin önem taşır. Diyabetli birey, kendi kendini kontrol amacı ile evde glisemi ve glikozüri takibinin yanı sıra, keton ölçümünün ne zaman ve nasıl yapılacağı konusunda bilgi sahibi olmalıdır.
    Kan şekeri 240 mg/dl’yi aşarsa, herhangi bir enfeksiyon durumunda, mide bulantısı, kusma ve kan şekerinin yüksekliğini gösteren belirtiler varsa (çok su içme, çok idrara çıkma, ağız kuruması gibi), diyabetlinin evde keton testi yapması gerekir.
    Yapılan test sonucu pozitif çıkarsa doktor veya diyabet eğitimcisi ile acil olarak bağlantı kurulmalıdır.

    Keton Testi Nasıl Yapılır?

    Keton testi ölçümü idrarda veya kanda yapılabilir. İdrarda ölçülürken, idrarda şeker ölçüm yöntemine benzer şekilde keton testi için gerekli strip idrar örneğine batırılır, kullanma talimatında belirtilmiş süre kadar bekletilir. İdrarda keton varsa strip ucunda renk değişikliği oluşacaktır. Bu renk strip kutusu üzerindeki renk skalası ile karşılaştırılır. Eğer idrarda orta veya yüksek miktarda keton olduğunu gösteren renk değişikliği oluştuysa hasta hemen doktoruna haber vermelidir.
    Kanda keton ölçümü ise kan şekeri ölçüm cihazında kan şekeri ölçüldükten hemen sonra yalnızca stribini değiştirip keton stribini takarak 30 saniye içinde kanda keton düzeyi belirlenir. Bu yöntem idrar seviyesinden daha düşük düzeydeki keton seviyesinin belirlenmesine olanak sağlar.

    Kendi Kendine Kan Şekeri İzlemi Yaparken Nelere Dikkat Edilmelidir?

  • Şeker ölçüm aletinin duyarlılık ve doğruluğu belirli zaman aralıkları ile kontrol edilmeli, ayrıca her yeni strip kutusu kullanılacağı zaman cihaza uygun kodlama işlemi yapılmalıdır.
  • Stripler aşırı nem, ışık ve sıcaktan etkilenebilir, bu nedenle kutu kapağının iyi kapatılması ve özellikle yaz aylarında serin yerde muhafaza edilmesi, kutu üzerinde belirtilen son kullanım tarihi geçmiş striplerin kullanılmaması, kullanım talimatlarının tam olarak okunması gerekir.
  • Teste başlamadan önce eller yıkanıp kurulanmalıdır.
  • Test stribine yeteri kadar kan damlatılmalı veya emdirilmelidir.
  • Parmağı delmek için kullanılan iğneler bir kez kullanılmalı, enfeksiyonların geçişini engellemek için aynı iğneler başka bireyler için kullanılmamalıdır.
  • Ölçüm sonuçları diyabet günlüğünde belirtilen şekilde yazılmalı ve diyabet günlüğü muayene ve kontrollere getirilmelidir.

    Diyabet Tedavisinde HbA1c Testi

    HbA1c testi, son iki-üç ay içinde kan şekeri kontrolünün ne kadar “yeterli” olduğunu gösteren bir testtir. Geçmiş 2-3 aylık bir zamanda ortalama kan glukoz düzeylerini ortaya çıkaran HbA1c testi ile kırmızı kan hücrelerinizde hemoglobinle bağlanmış olan glukoz miktarı ölçülür. Kırmızı kan hücrelerinin ömrü ortalama 120 gündür. Bu nedenle son 2-3 aylık açlık ve tokluk kan şekerleri değerlerinin ortalaması hakkında doğru bilgi verir. HbA1c testi diyabet yönetiminde en önemli kriterlerden birisidir. HbA1c düzeyinin %7'nin altında olması kan şekerinin son üç ay içinde kontrol altında olduğunu gösterir.
    Eğer HbA1c değeriniz %7'nin üzerindeyse bunu düzeltmek için hemen harekete geçmelisiniz. Kan şekeri kontrolü sağlanırsa, diyabetin uzun dönemdeki kalp, göz, böbrek ve sinir gibi organ hasarlarının gelişme olasılığı azalır.

    HbA1c düzeylerinin göstergesi olabilen ortalama kan şekeri düzeyleri

    % HbA1c Ortalama kan şekeri (mg/dl)
    6 126
    7 154
    8 183
    9 212
    10 240
    11 269
    12 298

    HbA1c değerinin %7 olması günlük ortalama kan glukoz düzeyinin 150 mg/dl civarında olduğunu gösterir. Eğer kan şekeri ölçüm sonuçları çok düşük ya da çok yüksek ise veya dalgalanmalar var ise sağlık ekibine (doktor, diyetisyen, hemşire) danışmak gerekir.

    Beslenme

    Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi önemlidir.

    Yaşam

    Diyabet tedavisinde fiziksel aktivitenin rolü, egzersiz ve yaşam kalitesi tedavi sürecinde çok önemlidir.

    Bize Nasıl Ulaşabilirsiniz?

    ASE Projesine Dahil Olan ASM’ler Nerelerde?

    ASE projesine dahil olan iller ve ASM’ler;

    Yararlı Bağlantılar

    Proje
    Destekçilerimiz



    İletişim Bilgileri
    Adres: Abide-i Hürriyet Cad. Merkez Mah.
    No:64/66 Şişli - İstanbul

    Telefon: +90 212 296 05 04
    +90 212 296 85 50
    Email: info@diyabetdesteknoktasi.com